NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
الرَّبِيعُ
بْنُ
سُلَيْمَانَ الْمُؤَذِّنُ
حَدَّثَنَا
أَسَدُ بْنُ
مُوسَى
حَدَّثَنَا يَحْيَى
بْنُ
زَكَرِيَّا
حَدَّثَنِي
سُفْيَانُ
عَنْ يَحْيَى
بْنِ سَعِيدٍ
عَنْ بُشَيْرِ
بْنِ يَسَارٍ
عَنْ سَهْلِ
بْنِ أَبِي حَثْمَةَ
قَالَ قَسَمَ
رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
خَيْبَرَ نِصْفَيْنِ
نِصْفًا
لِنَوَائِبِهِ
وَحَاجَتِهِ
وَنِصْفًا
بَيْنَ
الْمُسْلِمِينَ
قَسَمَهَا
بَيْنَهُمْ
عَلَى
ثَمَانِيَةَ
عَشَرَ
سَهْمًا
Selh b. Ebî Hasne'den
demiştir ki:
Rasûlullah (s.a.v.)
yarısı ani ihtiyaçlarına ve geçimine, yarısı da müslümanlara olmak
üzere Hayber (arazisin)i ikiye
böldü. Müslümanların hissesini de onsekiz pay'a ayırdı.
İzah:
Bir önceki hadisin
şerhinde açıkladığımız gibi, Hayber ara-zisinin bir kısmı boş sahipsiz ve
müdafasızdı. Hayberin yarısını teşkil eden bu kısım, harpsiz olarak ele
geçtiği için fey hükmüne girdiğinden Hz. Nebiin hakkı idi. Ve Hz. Nebie
verildi. Geriye kalan kısmı da içerisinden humus ayrıldıktan sonra, Hudeybiye
mücahidleri arasında bölüştürüldü. Çünkü Hayber ganimeti Allah'ın, Hudeybiye
müca-hidlerine bir nimeti idi. Bu sebeple bu ganimetlerden Hayber savaşında bulunmayan
Câbir b. Abdillah ile Amr b. Haram'a da hisse verildi. Hz. Peygamber de bir
müslüman olarak bu kısımdan da hisse aldı. Onsekiz hisseden her biri yüz
kişilik bir hisse ihtiva ediyordu. Dolayısıyla Hayber'in Hudeybiye
mücahidlerinin hissesine düşen kısmı binsekizyüz paya ayrılmıştı. Çünkü sözü
geçen mücahidlerin sayısı binbeşyüze ulaşıyordu. Bunlardan üçyüzü de süvari idi
ve Süvarilepe iki hisse vermek gerekiyordu. Bu sebeple sözü geçen arazi her
biri yüz kişilik bir hisse ihtiva eden onsekiz parçaya bölüştü-küldü. Hanefi
âlimlerinin görüşü de budur. Nitekim 3015 numaralı hadis-i şerifte bunu ifade
etmektedir. Bu onsekiz hisseden herbiri Hayber'in tümüne nisbetle otuz altıda
bir hisse etmektedir ki netice itibariyle 3012 numaralı hadis-i şerifteki
"Hz. Nebiin Hayber arazisini otuz altıya böldü" ifadesine uygun
düşmektedir.
Bilindiği gibi Rasûl-ü
Zîşan Efendimiz eline geçen hissesini olduğu gibi şahsî ihtiyaçlarına
sarfetmezdi. Zaruri ihtiyaçları dışında kalanları da yine elçileri ağırlamak,
müslüman esirleri ve köleleri kurtarmak gibi müslüman-ların ihtiyaçlarına sarf
ederdi.